.webp)
.webp)
Bodrum Kalesi
Bodrum Kalesi, 1406-1522 yılları arasında Saint Jean Şövalyeleri tarafından üç tarafı denizlerle çevrili kayalık bir yarımada üzerinde, iki liman arasında inşa edilmiştir. Kalenin yapımında, depremde...
Bodrum Kalesi
Bodrum Kalesi, 1406-1522 yılları arasında Saint Jean Şövalyeleri tarafından üç tarafı denizlerle çevrili kayalık bir yarımada üzerinde, iki liman arasında inşa edilmiştir. Kalenin yapımında, depremde yıkılmış olan dünyanın yedi harikasından biri Mausoleion’un taşlarını kullanmışlardır. Kalede, Fransız, İtalyan, İngiliz, Alman ve İspanyol (Yılanlı) kuleleri bulunmaktadır. Rodos adası 1522 yılında Türkler tarafından alındıktan sonra, şövalyeler Bodrum ve çevresini 5 Ocak 1523’de terk etmişlerdir. 1895’den itibaren hapishane olarak kullanılan Kale, Fransız ve İngilizlerin I. Dünya Savaşı sırasında 26-28 mayıs 1915’de bombalamaları ile yarı yıkık hale gelerek terk edilmiştir.
Kalenin doğu duvarı dışında kalan bölümleri çift beden duvarları olarak takviye edilmiştir. İç kaleye 7 kapı geçilerek ulaşılır. Kapılar üzerinde armalar bulunmaktadır. Armalar üzerinde haçlar, düz veya yatay bantlar, ejder ve aslan figürleri bulunmaktadır. İç kalede Sapelin alti dahil olmak üzere 14 sarnıç vardır. Kale korugani, çiftli duvarlar arası su hendeği, asma köprü, kontrol kulesi, II. Mahmut tuğrası kalenin göze çarpan yerlerindendir.
Bodrum Kalesi, 19'uncu yüzyıl sonunda kalenin hapishane olarak kullanıldığı dönemde bir hamam yapısı ile Osmanlı niteliği kazanmıştır. Kale bugün Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmaktadır.
_kopya.webp)
Tlos Antik Kenti
Tlos Antik Kenti - MuğlaTlos Antik Kenti, Muğla’nın Seydikemer ilçesine bağlı Yakaköy sınırları içindedir. Likya Bölgesi olarak bilinen coğrafyanın en eski yerleşim alanlarından biri olan kent, Hitit...
Tlos Antik Kenti
Tlos Antik Kenti - Muğla
%20kopya.jpg)
%20kopya.jpg)
%20kopya.jpg)
%20kopya.jpg)

Şövalye Adası - Muğla
Şövalye Adası - MuğlaFethiye Körfezi'nin hemen girişinde bulunan, yerli halkın Fethiye Adası veya Megri Adası olarak adlandırdığı, bölgenin üzerinde yerleşim olan tek ada olma özelliği bulunan Şövalye...
Şövalye Adası - Muğla
Şövalye Adası - Muğla


Köyceğiz Gölü - Muğla
Köyceğiz Gölü - MuğlaGöl, dağlardan yedi kol halinde inen sularla, bol su kaynaklarıyla beslenmekte ve bu nedenle yaz kış özelliğini yitirmemektedir. Fazla suyunu 10 kilometre uzunluğundaki dar bir ka...
Köyceğiz Gölü - Muğla
Köyceğiz Gölü - Muğla
Göl, dağlardan yedi kol halinde inen sularla, bol su kaynaklarıyla beslenmekte ve bu nedenle yaz kış özelliğini yitirmemektedir. Fazla suyunu 10 kilometre uzunluğundaki dar bir kanalla (Dalyan) Akdeniz’e boşaltan bir göldür. Elinizde ayrıntılı bir çevre haritanız yoksa çevrede dolaşırken neresi göl, neresi deniz kolaylıkla karışıtırılabilir. En iyi ipucu gölün sazlıklarıdır. Dalyan Boğazı ile Akdeniz’e bağlanan gölün kapladığı alan 6300 hektardır. Boğazın ucunda Sülüngür adlı, tatlı-tuzlu su karışımı küçük bir lagün gölü daha vardır. Bu göl kefallerin yumurtlama yeridir. Deniz kıyısı ise 50 ile 200 metre arasında değişen genişlikte ve 5,5 kilometre uzunlukta çok güzel bir kumsalla süsleniyor. (İztuzu Kumsalı)
Göl, körfezin ağzının alüvyonlarla tıkanmasıyla denizden ayrılmış, ama tam da kopamamıştır ki suyunu denize akıtmaya devam etmektedir. Deltayı Nam Nam ve Yuvarlak Çay’ın alüvyonları oluşturmuştur. Fotoğraf ve motorsuz su sporlarına tutkun olanların Köyceğiz Gölü'nden ayrılmaları epeyce zor olacaktır. Göl çevresi nefis görüntüler sunmaktadır. Gölün çevresinde yürümek veya otomobille yapılacak bir gezi de çok zevkli olacaktır. Gölde tekne turu da ilgi çekicidir.
Göldeki küçük adaya yörede Hapishane Adası denmektedir. Ada tarihte önceleri askeri amaçlarla kullanılmış, sonra hapishane yapılmıştır. Cenevizlilerden kalma kalenin kalıntıları görülebilmektedir. Yörede Aşık Adası olarak da bilinmektedir. Anlatılan öyküye göre; birbirine sevdalanan iki genç aileleri evlenmelerine izin vermeyince bu adaya sığınmışlar. Ailelerin baskısından kurtulmuşlar da kötü kaderden kurtulamamışlar, koca bir yılan sokmuş da oracıkta ölmüşler. (Anadolu'da çok yaygın olan 'Ada ve Yılan hikayelerinden birini de burada dinleyebilirsiniz.)
Köyceğiz tam bir su cennetidir. Denizi, gölü, gölü besleyen ırmakları ve denize bağlayan kanalı ile değil sadece, ilçenin neresini bir kaç metre kazsanız tertemiz su fışkırmaktadır. Bu nedenle de tarıma da çok elverişlidir. Alttan sürekli su alan bitkileri yaz güneşinin yakıcılığı bile sarartamaktadır. Etraf dağlarla çevrili, dağlar günlük ve çam ormanları ile kaplıdır. Çam ve günlük ağaçlarının birlikte oluşturdukları orman bölgeye bol oksijen sağlamaktadır.

Yassıca Adaları - Muğla
Yassıca Adaları - MuğlaFethiye Körfezindeki farklı büyüklükte 5 adadan oluşan Yassıca Adaları bölgedeki günü birlik tekne turlarının en önemli durağıdır. Fethiye Ticaret Odası Çam ve zeytin...
Yassıca Adaları - Muğla
Yassıca Adaları - Muğla




Halikarnassos - Muğla
Halikarnassos - MuğlaBodrum, antik çağın en ünlü kentlerinden biri olan Halikarnassos’un üzerine kurulmuştur. Bölge yüzyıllar boyu dışardan gelen istilacılar tarafından hücuma uğramıştır. İstilacılar...
Halikarnassos - Muğla
Halikarnassos - Muğla
Bodrum, antik çağın en ünlü kentlerinden biri olan Halikarnassos’un üzerine kurulmuştur. Bölge yüzyıllar boyu dışardan gelen istilacılar tarafından hücuma uğramıştır. İstilacılar çoğunlukla adalar üzerinden Anadolu’nun bu bölgesine çıkmışlardır. Bölgeye antik çağda Karia adı verilmiştir. Karia bugünkü Muğla ilinin tümü ile Aydın ilinin bir kısmını kapsamaktadır. Anadolu, günümüzde olduğu gibi antik çağda da çeşitli bölgelere ayrılmıştır. Eski yazarlara göre Karia’nın batı sınırı Menderes Nehri’nden başlamaktadır. Doğu sınırı ise Dalaman Çayı’dır. Yörenin antik halkları, Karlar ve Lelegler’dir. Homeros İlyada destanında Karialılar’ı Anadolu’nun yerli halkı olarak anar ve Troialılar’la birlikte Anadolu’yu Akalar’a karşı savunduğunu söyler.
Halikarnassos isminin nereden geldiği konusunda net bir bilgi bulunmamakla beraber, kendisi de bu kentten olan Aslen Halikarnassoslu olan ve burada doğan Herodotos’a ve coğrafyacı Strabon’a göre, Halikarnassos’u Dor soyundan gelen Hellen göçmenleri kurmuşlardır. Yerli halkını Karialılar ile Leleglerin oluşturduğu kent, sonraları Peloponnesos’un batısındaki Troizen’den gelen Dor kökenli göçmenlerin yerleşimlerine sahne olmuştur.
İlk yerleşme bugünkü kalenin yükseldiği yerde olmuştur. Satrap Maussollos’un sarayı da bu yerde inşa edilmiştir. Halikarnassos, üç şehirle beraber altı Dor Şehir Birliği’nin (Heksapolis) üyesi olmuştur.
MÖ VI. yüzyılın başlarında Karia, Lidyalılar’ın egemenliği altındadır. Lidya’nın başkenti Sardes’in Pers Kralı Kyros tarafından alınmasından sonra Batı Anadolu şehirleri, Pers egemenliğine girmiştir. Halikarnassos da bunlardan biridir. Persler, egemenlikleri altına aldıkları şehirlerde kendilerine bağlı sülaleleri iktidara getirmişlerdir. Karia bölgesine de Mylasa’da oturan Hekatomnos’lar sülalesi satrap olarak getirilmiştir. Hekatomnos’un ölümü üzerine oğlu Maussollos satrap olmuş ve hemen ardından MÖ 367'lerde Karia Satraplığı’nın başkentini Mylasa’dan Halikarnassos’a taşımıştır. Halikarnassos savunması kolay, ticaret ve denizciliğe elverişli bir yer olduğundan hızla gelişmiştir.
Satrap Maussollos, çevredeki sekiz Leleg şehrinden altısının halkını Halikarnassos’a yerleşmeye zorlamıştır. Maussollos, kendi döneminin ünlü heykeltıraş ve mimarlarını Halikarnassos’a getirerek şehri yeniden kurmuştur. Bu dönemde antik dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Maussolleion, Anadolu’nun en erken tiyatrolarından biri olan Halikarnassos tiyatrosu ve surlar bu dönemde inşa edilmeye başlanmıştır. Maussollos 24 yıl Karia’yı idare etmiş, MÖ 353’de ölünce yerine karısı II. Artemisia geçmiş ve yönetimi iki yıl sürmüştür.
MÖ 334 ilkbaharında, Büyük İskender, ünlü doğu seferinin başlarında kenti ele geçirmiştir. Daha sonra Roma’nın Asia eyaletine bağlı küçük bir şehir olarak karşımıza çıkmaktadır. Kent MÖ 80’de Korsan Verres’in saldırısına hedef olur. MÖ 60’da ise fakir bir şehir olarak gözükür. Şehir imparator Augustus zamanında bayındırlık hareketlerine sahne olmuştur. Antik tiyatronun doğusunda Mars Tapınağı bu tarihte yapılmıştır.
MS IV. yüzyılda Roma Eyaletleri tekrar düzenlenirken Karia ayrı bir eyalet haline getirilmiş, Hıristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesinden sonra Halikarnassos, Piskoposluk olmuş, Aphrodisias Metropolitliği’ne bağlanmış, MS XI. yüzyılın son çeyreğinde kent, Türklerin eline geçmiştir.
Birinci Haçlı Seferi sırasında (l096-l099), Bizans bölgeye tekrar hakim olmuş, MS XIII. yüzyıl ortalarında Menteşe Beyi emrindeki Deniz Gazileri Halikarnassos’u tekrar ele geçirmişler ve buraya bir kale inşa etmişlerdir. 1402 yılında Yıldırım Beyazıt Ankara Savaşında aksak Timur’a yenilince Anadolu Birliği dağılmış bu arada Saint Jean şövalyeleri Mehmet Çelebiden İzmir’de yıkılan kaleleri yerine Anadolu kıyılarında Osmanlılara ait bir toprak parçasında kale yapmak için yer istemişlerdir.
Saint Jean şövalyeleri, Mesy adını verdikleri Halikarnassos’u ele geçirerek, Türk kalesinin bulunduğu Dor akropolü üzerinde kalelerini kurmaya başlamışlardır. 1770 yılında Rus donanması Bodrum’u top ateşine tutmuştur. 1824 yılında Yunan isyanı sırasında Bodrum, Türkler tarafından bir üst olarak kullanılmıştır. I. Dünya Savaşı sırasında 26 Mayıs l9l5’de Fransız Dupleix zırhlısı Bodrum’u bombalayarak asker çıkarmak istemiş, Bodrumluların karşı koymaları üzerine birçok ölü vererek geri çekilmiştir. Bodrum 11 Mayıs 1919’da İtalyanlarca işgal edilmiştir. İtalyanlar kaleyi karargah olarak kullanmışlar ve halkla iyi geçinmeye çalışmışlardır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu’da başlattığı İstiklal Savaşı Türkler lehine gelişme gösterince İtalyanlar, 5 Temmuz 1921’de işgali kaldırarak Bodrum’dan ve Muğla çevresinden ayrılmışlardır.
Halikarnassos Kentinden günümüze ulaşan; Antik Tiyatro, Sur duvarları ve Myndos Kapısı, Maussolleion, kazıları devam eden nekropol (Mezarlık) alanları, Roma Villası, Mars Mabedi, Bodrum Kalesi başlıca kalıntılardır.
Kaynak: Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi

İztuzu Sahili - Muğla
İztuzu Sahili - Muğlaİztuzu sahili dev kaplumbağalar Caretta Carettalar ile dünyaca ünlenmiştir. Kumsalın bir ucunda İstuzu Plajı tesisleri, öteki ucunda da Dalyanağzı Günübirlik Plaj tesisleri yer al...
İztuzu Sahili - Muğla
İztuzu Sahili - Muğla
İztuzu sahili dev kaplumbağalar Caretta Carettalar ile dünyaca ünlenmiştir. Kumsalın bir ucunda İstuzu Plajı tesisleri, öteki ucunda da Dalyanağzı Günübirlik Plaj tesisleri yer almaktadır. Kumsal kilometrelerce uzanmaktadır. İstuzu Plajı'na Dalyan’dan karayoluyla ulaşılıyor. Dalyan’dan çıkan asfalt yol deltayı, Sülüngür kıyısını izleyerek köylerden geçerek plaja inmektedir. Plaja yaklaştıkça yükselen yol üzerinde fotoğraf çekmeye uygun açıklıklar vardır. Tüm deltayı ve kumsalı içine alan bir panoramadır bu. Dalyan Ağzı Plajı'na ise Dalyan’dan kalkan dolmuş tekneler götürmektedir. Caretta caretta türü dev kaplumbağalar, yumurtlamaya İstuzu kumsalına gelmektedir.
Kumsalın gerisinde kalan İstuzu ve Dalyanağzı Plaj tesislerinde kabinler ve soğuk birşeyler içebileceğiniz büfeler vardır ve şemsiye de kiralanabilmektedir. Ancak şemsiyelerin yumurtalara zarar vermemesi için önlem de alınmaktadır. İztuzu Dalyan Ağzı Plajına kanaldan da sürekli sefer yapan motorlarla gidebilirsiniz. Göl suyunu denize bağlayan küçük bir doğal kanal kumsalı boydan boya bölmektedir. Denize girip, kumsalda güneşlendikten sonra öbür yanda gölün tatlı suyuyla duş yapabilirsiniz. Hem tuzlu, hem de tatlı suda yüzebilmek çok keyiflidir.
İztuzu Caretta Caretta'ların ötesinde bir doğa harikasıdır. Bulmaca labirentlerinde gördüğünüz türden müthiş bir görünümü vardır. Sanki denize uzanan 5 bin 400 metrelik bir kumdan ok, sazlıklar eşliğinde dolana dolana gitmektedir. Bu arada tekrar hatırlatalım; Dalyan kanallarında hemen her mevsim boyu 1 metreyi bulan kaplumbağalar görebilirsiniz. Nil Kaplumbağaları olarak bilinen bu türün Caretta Caretta’larla ilgisi yok. Ayakları tırnaklıdır ve balıkla beslenirler.

Karabağlar Yaylası - Muğla
Karabağlar Yaylası - MuğlaMuğla şehir merkezine 3 kilometre uzaklıktaki Karabağlar Yaylası zaman ayrılıp görülmeye değer bir yerdir. Soğuk kaynak suyu, ulu çınarları, bol meyve ağaçları ile sıcak günl...
Karabağlar Yaylası - Muğla
Karabağlar Yaylası - Muğla


Karabağ Yaylası Muğla’ya has kültürel bir yapıyı oluşturmaktadır. Bu kültürel yapı içindeki en önemli oluşum yayla içine dağılan kahvelerdir. Karabağlar Yaylası'nın her semtinde, genelde anayol kavşaklarında bulunan ve yörede Kavak olarak adlandırılan çınar ağaçlarının çevrelediği tarihi kahveler yer alır. Kahveler adlarını bulundukları semtlerden almışlardır.
.webp)
Euromos Antik Kenti - Muğla
Euromos Antik Kenti - MuğlaEuromos, Antik Çağ'da Mylasa’dan sonra yörenin en önemli kentiydi. Kentin adı MÖ. 5'inci yüzyılda “Kyramos” ya da “Hyramos” biçiminde karşımıza çıkıyor. Fotoğraf: Offic...
Euromos Antik Kenti - Muğla
Euromos Antik Kenti - Muğla
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)

Labraunda Antik Kenti - Muğla
Anadolu’nun güneybatısında yaşamış olan Karialılar için Labraunda oldukça önemli bir kült merkeziydi. Çift baltalı Tanrı Zeus Labraundos kültünün kökeninin su kaynağı ve tapınak terasının hemen üzerin...
Labraunda Antik Kenti - Muğla
Anadolu’nun güneybatısında yaşamış olan Karialılar için Labraunda oldukça önemli bir kült merkeziydi. Çift baltalı Tanrı Zeus Labraundos kültünün kökeninin su kaynağı ve tapınak terasının hemen üzerindeki büyük kayaya dayanmış olması muhtemeldir. En erken buluntular Erken Tunç Çağ’a aittir, ama ilk tapınak M.Ö. 6. yy’a aittir. O evrede kutsal alan küçük bir tapınağa sahip bir teras ve çınar ağaçlarından oluşan bir koruluğa sahipti. Perslere karşı isyan eden Miletoslulara katılmış olan Karialılar M.Ö. 497 yılında burada bir savaşa katılmış ve kötü bir yenilgiye uğramışlardır.
M.Ö. 4'üncü yüzyıl ortalarında Karia Satrapı Kral Maussollos (M.Ö. 377-352) Labraunda’yı bir aile kutsal alanı haline getirmiştir. O ve kardeşi Idreieus (M.Ö. 351-344) Zeus Tapınağı, iki büyük Andron (dinsel yemek salonları), Kuzey Stoa, Oikoi Yapısı, Güney Propylon (geçit yapısı) ve Dorik Yapısı inşa ettirmişlerdir.
Kutsal alana Mylasa’dan (Milas) başlayan Kutsal Yol olarak adlandırılan 8 metre genişliğe sahip taş kaplamalı bir yolla ulaşılmaktaydı.
Kutsal alanda her yıl beş gün süren dinsel bayramlar kutlanıyordu, bu bayramların birinde M.Ö. 355 yılında Maussollos bir suikast girişiminden kıl payı kurtulmuştur.
Antik çağda güneybatı Anadolu’da yaşayan halka Karlar veya Karyalılar deniyordu. Bu halk, komşuları Likyalıların diline akraba olan Hint-Avrupa kökenli kendi dillerini yani Karca konuşuyordu. Karya adı verilen ülkeleri kuzeyde Büyük Menderes, doğuda Dalaman Çayı (antik İndos) ile sınırlanıyordu. MÖ 546’dan itibaren Karya, Pers İmparatorluğu’na bağlıydı ve İran-Persepolis’teki Büyük Kral’ın atadığı satrap denen valiler tarafından yönetiliyordu. Karya 4. yüzyılda yerel bir hanedanın satrap olarak atanan üyeleri tarafından yönetildi. Bunlardan ilki Hekatomnos (hd. MÖ 392–377) idi. Onu birbiri ardı sıra beş çocuğu izledi. Onlara Hekatomnidler veya Hekatomnosoğulları denir. En büyükleri Maussollos (hd. 377–352)’tan sonra hem karısı hem de kız kardeşi olan Artemisia (hd. MÖ 352–351), sonra İdrieus (hd. MÖ 351–344), onu da onun hem karısı hem kız kardeşi olan Ada (hd. 344–341) izledi. En son olarak da en küçük kardeş Piksodaros (hd. MÖ 341–336) başa geçti. Büyük İskender, 334 yılında Ada’yı tekrar başa geçirdi.
Batı Karya’daki en önemli kutsal alan özellikle MÖ 4'üncü yüzyılda Labraunda idi çünkü Hekatomnosoğullarının gözdesiydi. Bu zamanda Labraunda kutsal alanı hiçbir kente bağlı gözükmüyor. Burası muhtemelen bağımsız bir kutsal alan ve hac yeriydi; kendi rahipleri tarafından yönetiliyordu ve çevredeki tüm köylerin halklarına aitti.
Labranda – Labraunda – Lambraunda – veya Labraynda?
Kutsal alanın adı Labraunda olarak yazılmaktadır ancak Labranda, Lambraunda ve Labraynda şeklindeki yazılışları da doğrudur. Bu karmaşanın sebebi bu adın Antik çağda asırdan asra değişmesi ve hem Antik kaynaklarda hem de ören yerindeki yazıtlarda hepsinin de var olmasıdır. En eski edebi kaynak olan MÖ 5'inci yüzyılda yaşamış Herodotos buranın adını Labraunda olarak yazmıştır ve Hellenistik dönemde (MÖ 3. yy – 1. yy) kullanılan en yaygın yazım şekli budur. Ancak MÖ 4'üncü yüzyılda kısa bir süreliğine resmi olarak Lambraunda denildiği anlaşılıyor çünkü yazıtlarda tanrının adı Zeus Lambraundos olarak geçiyor. Roma döneminde, MÖ 1'inci yüzyılın sonlarından itibaren, Labranda yazımı giderek daha yaygınlaştı. Latincede Yaşlı Plinius (1. yy) tanrının adını Labrayndus olarak yazmıştır ki, bu durumda onun kullandığı kaynaklarda yerin adı Labraynda olarak geçmekteydi.
Bu değişik yazımlar irdelendiğinde Labraunda ve Labraundos adlarının 4 heceli Karca sözcükler olduğu görülür çünkü au harfleri diftong olmayıp iki ayrı seslidir ve vurgu a harfinin üzerinde olup u harfi nerdeyse sessizdir. Telaffuzu ise Labránda gibi olabilir. 4'üncü yüzyılda kullanılan Lambraunda biçimindeki –m– harfi ise adın Karcada nazal telaffuz edildiği anlamına gelebilir ve de bu durum sonradan değişmiş olabilir. Ayrıca şunu da aklımızda tutmalıyız ki, yer adı olarak Labraunda, tıpkı Mylasa gibi, çoğuldur.
Kutsal alan olarak Labraunda
Labraunda tek başına bir kutsal alandı ve insanlar buraya yürüyerek veya at üstünde geliyordu. En yakın kent olan Mylasa (bugünkü Milas) 14 kilometre uzaktadır. Elbette burada sürekli yaşayan kimseler vardı, örneğin rahipler ve aileleri, tapınak hizmetlileri ve köleleri, kutsal yapıların bakım ve onarımı için tutulan işçiler ve de zeytin ve başka ürünlerin yetiştirildiği kutsal alan arazisini kiralayıp işleyen çiftçiler gibi. Ama yakınlarda normal anlamda bir köyün varlığına dair hiçbir bulgu yoktur.
Neden Labraunda’da bir kutsal alan?
Labraunda, MÖ 4'üncü yüzyıldan önce de asırlarca bir kutsal alandı. Kazılarda bugüne kadar ele geçen en eski seramik parçaları MÖ 7'nci yüzyıl ortalarına tarihleniyor ama bu kutsal yer daha da eski olabilir. Kutsal alanın hemen yukarısındaki dikkat çekici bir kaya nedeniyle Labraunda’nın kutsal sayıldığı fikri akla yatıyor. Bu kaya adeta bir yıldırım çarpmasıyla ikiye yarılmışa benzer. Buralarda zaman zaman yaşanan fırtınalı yağmurlarla birlikte düşünüldüğünde civardaki insanların bu kayanın gök tanrısının ikamet yeri olduğuna inanması olasıdır. Bu yarık kayanın tam altında bir pınar kaynıyor ve Antik çağda buraya bir çeşme yapısı inşa edilmiştir. Bu alandaki en eski bulguların bu pınar-çeşmesi civarında ele geçmesi muhtemeldir. 1940’larda İsveçli kazı ekibi kaynak civarını kazmaya çalışmış ama açmaların suyla dolması nedeniyle çabalar boşa gitmişti.
Labraunda ve Karya Birlikleri
Karya bölgesinin iç kesimleri Arkaik dönemde (MÖ 7. – 6. yy) kentleşmemişti ama çok sayıda küçük köy ve mezra vardı. Bu yerleşmeler kendi ortak çıkarları için çeşitli birlikler veya konfederasyonlar kuruyordu. Bu birliklerin MÖ 5 ve 4'üncü yüzyıllarda en büyüğüne hoi kares deniyordu. Hem Karyalılar birliğinden hem de Labraunda’dan ilk bahseden yazar MÖ 5'inci yüzyılda yaşayan Herodotos’tur. Bodrumlu (eski Halikarnassos) olan Herodotos’un babasının adı Lykses, Karca idi. Herodotos’a göre Karya güçleri Labraunda kutsal alanına sığındı ve akabinde burada Perslerle bir savaş yapıldı. Anlaşılan Labraunda Karya birliği için önemli bir buluşma yeriydi. Bir düşünceye göre bir asır sonra İran’ın Büyük Kralının Hekatomnos’u Karya satrapı olarak atamasının sebebi Hekatomnos’un hâlihazırda Karya birliğinin lideri ve Kralı konumunda bulunmasıydı ki, babasının ölümünden sonra Maussollos bu konumu devralmış olabilir. Bu durumda Hekatomnosoğullarının Labraunda’yı neden tercih ettikleri de açıklığa kavuşur.
MÖ 3'üncü yüzyılda en önemli Karya konfederasyonu Khrysaoreis denen başka bir birlikti. MÖ 1'inci yüzyılın sonlarında veya MS 1'inci yüzyılın başlarında yazan Antik coğrafyacı Strabon’a göre bu birliğin toplanma yeri Stratonikeia teritoryumundaki Zeus Khrysaoreis tapınağı idi. Ancak bu her zaman böyle değildi. Bir yazıta göre bu birlik MÖ 267 yılında Labraunda’da toplanıyordu; Labraunda’da ele geçen başka yazıtlarda da Khrysaoreis’ten söz ediliyor.
Hekatomnosoğulları ve Labraunda
Labraunda’nın en önemli dönemi MÖ 4'üncü yüzyıl idi, özellikle de Maussollos (hd. MÖ 377–352) ile İdrieus (hd. MÖ 351–344)’un Karya’yı yönettiği yıllardı. Maussollos’tan önce kutsal alan, şimdiki tapınak terasının kuzey kısmını oluşturan tek bir terastan ibaretti. Muhtemelen yalnızca tek bir yapı vardı: önde iki sütunlu küçük bir tapınak ve bir sunak. Tabii bir de büyük bir çınar korusu vardı. Maussollos önce yeni ve büyütülen teraslar için istinat duvarları ve Mylasa’dan buraya kadar taş döşeli bir yol inşa ettirdi çünkü taş döşeli bir yol olmadığı takdirde büyük ebatlı mermer blokların 700 metre rakımlı Labraunda’ya getirilebilmesi söz konusu bile olamazdı. Maussollos daha sonra bir stoa (Kuzey Stoa) ve kutsal şölenler için büyük bir bina yani bir andron (Andron B) inşa ettirdi. Anlaşıldığına göre Maussollos, tüm Karyalılar tarafından sevilmiyordu. Halikarnassos, Labraunda ve diğer yerlerdeki inşaat projeleri bu hoşnutsuzluğun sebeplerinden biri olabilir çünkü finansmanları Karyalılara büyük yük getiriyordu. Yazıtlardan öğrendiğimize göre ona karşı dört komplo kurulmuştu. Bunlardan biri, 355/354 yılında Labraunda’daki yıllık kurban şenlikleri sırasında bir suikast girişimiydi. Anlaşılan güvenlik iyi işliyordu ve Maussollos son anda kurtulmuştu. Manitas adındaki katil adayı hemen oracıkta öldürülmüştü. Onun ve destekçisi Thyssos’un malvarlığına el konulmuş ve gelirleri Maussollos’a devredilmişti.
Tapınağın ve diğer yapıların inşası muhtemelen Maussollos tarafından planlanmış, hatta başlanmış bile olabilir ancak Maussollos 352 baharında inşaatlar tamamlanamadan öldü. Dolayısıyla Hekatomnosoğullarının yaptırdığı binaların çoğu İdrieus’un adıyla anılır oldu. İdrieus, yeni Zeus tapınağını ve arkasındaki iki odalı Oikoi Binasını inşa ettirdi veya tamamlattı. Bunların yanı sıra, ikinci bir ziyafet binası (Andron A denilen bina), bir giriş yapısı (Güney Propylon) ve yanındaki, olasılıkla bir çeşme yapısı olan küçük Dorik Binayı yaptırttı. Yine Hekatomnosoğulları dönemine tarihlenen bir başka yapı ise, giriş bölümünün yüksek kuzey duvarının ardındaki büyük kompleksin parçası olan Doğu Stoadır.
İzleyen üç yüz yıl içinde kutsal alanın mimari çehresine küçük bir çeşme yapısı haricinde bir şey eklenmemiş göründüğüne ve, Roma ve sonraki dönemlerde de çok az yapı inşa edildiğine göre, Labraunda’yı hâlâ gerçek bir Hekatomnosoğulları yapısı olarak görebiliriz.
Labraunda’da yaşam
Labraunda en yakın kentlerden oldukça uzakta bulunduğundan burada yaşayan küçük topluluk için günlük yaşam muhtemelen çok sıkıcı ve sıradandı. Şenliklerin yapıldığı birkaç gün gerçekten büyük bir fark yaratıyor olmalıydı. Görünüşe göre yılın en büyük olayı, muhtemelen arka arkaya beş gün süren ve Zeus’a kurbanlar sunulan şenliklerdi. Elbette başka küçük şenlikler de vardı ama bu konuda kaynaklarda hiçbir bilgi yer almıyor.
Yıllık kurban şenliklerine binlerce kişi katılıyor olmalıydı. Bu kişiler Mylasa’dan taş döşeli Kutsal Yolu izleyerek ya da Labraunda’nın kuzey tarafındaki dağlardan ve ardındaki vadide yer alan Alinda ve Alabanda’dan başka bir taş döşeli yolu izleyerek büyük kafileler halinde geliyorlardı. Yanlarında kurban edilmek üzere öküzler, koyunlar ve keçiler ile şenlikler için şarabın yanı sıra diğer yiyecekler ve kamp malzemesi de getiriyorlardı. Hem kurbanlarda hem de şenliklerde müzisyenler hazır bulunuyordu, tabii ki bir de atletler; atletizm yarışları Antik dünyanın diğer kutsal alanlarında olduğu gibi burada da şenliklerin bir parçasıydı. Kutsal alanın hemen birkaç yüz metre batısında yer alan stadion bunun en büyük kanıtıdır. Şenliklerin en önemli kısmı tabii ki, sunakta tanrı için yapılan zaman alıcı kurbanlardı; burada hayvanlar ritüellere göre kurban ediliyor ve tanrının kemik ve yağlardan oluşan payı yakılıyordu. Kurbanlıkların kesilmesinden sonra hizmetliler ve köleler şenlikler için eti hazırlamaya ve pişirmeye başlıyordu. Bu sırada stadionda da yarışlar yapılıyordu.
Başka kurbanlar da kesiliyordu. Toplulukların en önemli üyeleri, seçilmiş liderler ve rahipler bundan sonra ziyafet salonlarına yani andronlara davet ediliyordu. Andronlarda sedirlere uzanan bu kişilere kurban etinden hazırlanan yemekler sunuluyor ve odanın arka duvarındaki niş içinde tunçtan heykeli duran tanrı şerefine önemli miktarda şarap tüketiliyordu. Diğer önemli kişiler Doğu Stoadaki her biri 11 kline ile döşenmiş ziyafet odalarında ziyafete katılıyordu. Her klineye iki kişi uzanıyordu; yani, andronlar ve stoada toplam 200’den fazla kişi misafir edilebiliyordu. Yine de katılımcıların büyük çoğunluğunun dışarıda, kutsal alanın teraslarına kurulmuş çadırlarda veya geçici barınaklarda kaldığını unutmayalım.
Labraunda’ya mermer nasıl getirildi?
Olasılıkla MÖ 500 civarında ilk tapınak inşa edildiğinde Labraunda’ya ulaşan taş döşeli yol bulunmuyordu, yalnızca kutsal alana giden patikalar vardı. Yani bu ilk yapıda büyük mermer blokların kullanılması söz konusu değildi. 4'üncü yüzyılda inşaat faaliyetleri başladığında bu ancak döşeli yol sayesinde gerçekleşebildi. İlk büyük mermer yapı olan Andron B’nin cephesinde kullanılan en büyük mermer bloklar sütunların üzerindeki üç arşitrav kirişidir. Ebatlarından yola çıkılarak bunların her birinin 2.5 ton kadar geldiği hesaplandı. Ancak, yapının cellasının (iç mekân) arka duvarındaki nişin üzerindeki kiriş parçası ise daha da büyük: 63 cm yüksekliğinde ve 52 cm derinliğindeki bu nişin genişliği ise tam 4.80 metre. Son haliyle böyle bir kirişin ağırlığı 5.5 ton civarında olmalı ama böylesi blokların yarı işlenmiş bir halde nakledildiğini hatırlarsak, nakliyat sırasındaki ağırlığı biraz daha fazlaydı. Mermer buraya yalnızca Milas’ın diğer tarafındaki Sodra Dağındaki ocaklardan getirilmiş olabilir. Ocaktan Milas ovasına kadar bloklar şüphesiz ahşap kızaklar üzerinde indiriliyordu. Bu kızaklara sağlam halatlar bağlanarak hızları kontrol edilebiliyordu. Eğimin az olduğu yerlerde ise kızakların altına silindirik kütükler yerleştirilmiş olabilir. Bloklar kente ulaşınca artık kalın ahşap tekerlekleri bulunan arabalara aktarılabilirdi. Bu arabalar gerektiği sayıda öküz veya başka hayvanlarla çekiliyordu. Milas ovasında 600 metre kadar yukarıdaki kutsal alana çıkmak içinse yine hayvanların çektiği arabalar ya da kütükler üzerindeki kızaklar kullanılıyordu. Böylesi ağır bir nakliye işinin taş döşeli yol olmaksızın yapıldığını düşünmek pek mümkün değil.
Yazıtlar, yontu ve diğer kazı buluntuları
Kazı buluntuları arasında büyük bir Yunanca yazıt koleksiyonu özel ilgiyi hak ediyor. Özellikle Maussollos ve İdrieus’un inşa ettirdikleri yapılara yazdırdıkları sayesinde söz konusu yapıları tam doğru bir şekilde tarihlememiz mümkün olmakta. Bunların yanı sıra bir yanda Suriye Kralı II Seleukos ve Makedon Kralı V. Philippos ve diğer yanda ise yerel dynast Olympikhos, Labraunda’nın yüksek rahipleri ve Mylasa kenti arasında yapılmış, kutsal alanın MÖ 3'üncü yüzyılın ikinci yarısındaki statüsüyle ilgili bir dizi mektuplaşma bulunuyor. Kazılarda toplam 134 Yunanca yazıt ele geçti ve bunlardan öğrenilecek çok şey bulunuyor.
Muhtemelen Helenistik Döneme ait bir miktar pişmiş toprak tabletin üzerinde Karya alfabesinde ve dilinde yazılmış metinler yer alıyor. İçerikleri henüz bilinmemesine karşın çok ilgi çekici olan bu yazıtlar olasılıkla dini veya sihirle ilgili metinlerdir.
Kutsal alanda ele geçen en önemli mermer yontu bir metre yüksekliğindeki erkek sfenks figürüdür. Andron B’nin güneyinde ele geçen bu figürün yanı sıra en azından bir tane daha sfenkse ait bir baş ve başka parçalar da bulundu. Şimdi Bodrum Müzesinde korunan bu parçalar Andron B’nin çatısının köşelerine konulan akroter (çörten) olabilir.
Seramik buluntuları arasında yer alan parçalar halindeki bir Panathenaik ödül amforası MÖ 4'üncü yüzyıl ortalarına tarihleniyor. Üzerindeki kazıma yazıtta, Atina’daki uluslararası oyunlarda stadion yarışında birincilik ödülü olarak bunu kazanan yakınlardaki Herakleialı (Bafa Gölünün güneyindeki bugünkü Kapıkırı) bir adam tarafından Zeus’a verildiği belirtiliyor.
Tunç buluntular arasında yer alan köpek başı ile bezeli Hellenistik döneme ait bir kline kolçağı ilgi çekicidir. Oikoi binasında bulunmuş olmasına karşın ziyafet salonlarından birinde, Andron A veya Andron B’de kullanılan bir klineye ait olmalıdır.
1960’a kadar kazılarda bulunan yazıtlar, yontu eserler ve mimari parçalar ya Bodrum Müzesi'ne götürülmüş ya da ören yerinde bırakılmıştır. Seramik ve diğer küçük buluntular, Karca yazıtlar da dâhil olmak üzere, İzmir Arkeoloji Müzesi'nde korunmakta; son kazılardan bazı buluntular ise Milas Müzesi'ndedir.
Kaynak: Labraunda Kazı Başkanlığı
.webp)
Sedir Adası Örenyeri - Muğla
Sedir Adası Örenyeri - MuğlaKedrai Antik Kenti ya da yaygın adıyla Sedir Adası, Muğla’nın Ula ilçesi sınırlarındaki Gökova (Keramos, Kerme) Körfezi’nin doğusunda yer alır. Körfezde bulunan a...
Sedir Adası Örenyeri - Muğla
Sedir Adası Örenyeri - Muğla
Kedrai Antik Kenti ya da yaygın adıyla Sedir Adası, Muğla’nın Ula ilçesi sınırlarındaki Gökova (Keramos, Kerme) Körfezi’nin doğusunda yer alır. Körfezde bulunan antik kalıntılarla dolu üçlü bir ada grubunun en büyüğüdür.
Sedir Adası’nın Antik çağdaki ismi Kedrae veya Cedrae’dır. Yöre halkının Sedir Adası olarak andığı adanın ve çevresinin yüzyıllar öncesinde sedir ağaçları (Cedrus) ile kaplı olduğu, bu nedenle adaya Cedrae dendiği düşünülür. Fakat günümüzde ada ve çevresi makilerle, zeytin ve çam ağaçlarıyla kaplıdır.

.jpg)
.jpg)
.jpg)
.webp)
Kayaköy Örenyeri - Muğla
Kayaköy Örenyeri - MuğlaFethiye’nin 8 kilometre güneyinde bulunan ve Antik Dönemde Karmylassos olarak bilinen Kayaköy Örenyeri'nin geçmişi, filolojik verilere göre MÖ 3. binlere kadar gitmektedir...
Kayaköy Örenyeri - Muğla
Kayaköy Örenyeri - Muğla
.jpg)
.jpg)
.jpg)

Herakleia - Muğla
Herakleia - MuğlaHerakleia Antik Kenti, bugünkü Kapıkırı Köyü içerisinde kalmakta olup, Milas’a 39 kilometre uzaklıktadır. Kent, Antik Çağ'da Ege Denizi’nin bir uzantısı olan Latmos Körfezi’ne sahipti...
Herakleia - Muğla
Herakleia - Muğla
Herakleia Antik Kenti, bugünkü Kapıkırı Köyü içerisinde kalmakta olup, Milas’a 39 kilometre uzaklıktadır. Kent, Antik Çağ'da Ege Denizi’nin bir uzantısı olan Latmos Körfezi’ne sahipti. Ancak Menderes Nehri’nin getirdiği alüvyonlarla dolması sonucu körfez bu günkü Bafa Gölü’ne dönüşmüştür. Kent, coğrafi olarak İonya ile Karya sınırında hatta İonya bölgesinde yer almasına rağmen karekter ve tarihi geçmişiyle tipik bir Karya şehri olarak kabul görmüştür.
Kent, adını ünlü mitoloji kahramanı Herakles’ten almıştır. MÖ 8'nci yüzyılda adı Latmos iken, Persler zamanında Karia Satrabı Mausolos’un eline geçmiştir. İskender’in Asya seferi sonucu İskender İmparatorluğu’nun, daha sonra Seleukoslar’ın egemenliğine bağlanmıştır. MÖ 1'nci yüzyılda denizle ilişkisinin kesilmesi üzerine eski önemini kaybeden Herakleia, ulaşımdaki güçlük nedeniyle Hrıstiyan keşişlerin gizlenme yeri olmuştur. Çok engebeli ve kayalık bir arazi üzerine kurulan antik kentin etrafı 65 kule ile takviye edilen 6.5 kilometre uzunluğunda sur ile çevrilmiştir. Düzgün dikdörtgen ve kare taş işçiliği gösteren sur duvarları Hellenistik Dönem’de yapılmıştır. Hippodamos şehir planına göre iskan edilen Herakleia, birbirini dik kesen ızgara biçimli parsel ve sokak planının iyi uygulandığı örneklerinden biridir. Limanın arkasında uzanan kayalık arazi üzerinde yer alan Athena Tapınağı kentin en iyi korunmuş yapılarından biridir. Templum in Antis tarzında, iki sütunlu Hellenistik Çağ yapısıdır. Athena Tapınağı’nın doğusunda yer alan agora iki katlı olup, günümüzde birinci katı ayakta kalmıştır.
Athena Tapınağı
Athena Tapınağı’nın hemen doğusundaki Agora şehrin merkezinde yer alır. Helenistik dönemde inşa edilen Agora’nın, güney tarafı iki katlı olup, birinci kat duvarları ve dükkanları sağlam olarak günümüze ulaşabilmiştir. Etrafında ise hala yer yer izlenebilen galerilerle çevrili olduğu anlaşılmaktadır. Kentin kuzeydoğu çevre duvarları oldukça iyi durumdadır. Tiyatro kentin kuzey doğusunda yer alır. Skene binasına ait duvarlar ile birinci caveaya ait oturma sıraları görülebilir. Kentin sahiline ve adalara giden yolun kenarında yer alan Endymion Kutsal Alanı’nın apsidal cellası ve pronaosu görülebilir. Mitolojiye göre Ay Tanrıçası Selene, Latmos dağlarında çobanlık yapan güzel delikanlı Endymion’a aşık olur ve onu ebedi uykuya mahkum eder. Bu çilehanelerin tavanlarını ve duvarlarını süsleyen freskler İsa’nın hayatını, Meryem’i ve Azizler’i tasvir eder. Herakleia Antik Kenti’nde Alman Anneliese PESCHLOW tarafından yapılmakta olan yüzey araştırmasına her yıl devam edilmektedir. 1991’den itibaren, dağın, Herakleia antik kentinin sınırları içinde kalan bölümündeki yerleşmelerin incelenmesine yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda, zirvede çok eski bir yağmur ve kaya kültünün varlığı da göz önünde bulundurularak, belirli bir hedef doğrultusunda tarihöncesi dönemlere ait kalıntılar araştırılmıştır. İlk kaya resimlerinin 1994 yılında bulunduğu Latmos’ta bugün 170 kaya resmi bilinmektedir.

Knidos Antik Kenti - Muğla
Knidos Antik Kenti - MuğlaAntik dönemin ünlü merkezlerinden Kos ile Rodos adaları arasında kurulmuş olan Knidos, Karya bölgesinin en önemli merkezlerinden biri ve Halikarnassos’tan sonra bilinen ikinc...
Knidos Antik Kenti - Muğla
Knidos Antik Kenti - Muğla


%20kopya.jpg)



%20kopya.jpg)
%20kopya.jpg)





Bafa Gölü - Muğla
Bafa Gölü - MuğlaBafa Gölü, arkeolojik ve tarihi değerler açısından Türkiye'nin önemli göllerinden biridir. Bölge, tarihi ve doğasıyla turistlerin ve araştırmacıların ilgi gösterdiği bir yerdir. ...
Bafa Gölü - Muğla
Bafa Gölü - Muğla




.webp)
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi (Bodrum Kalesi) - MuğlaBodrum Kalesi iki liman arasında kayalık bir alan üzerinde kurulmuştur. Antik Çağ'da önce ada olan bu alan sonraları kente bağlanarak yarımada dur...
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi (Bodrum Kalesi) - Muğla
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)








Stratonikeia Antik Kenti - Muğla
Stratonikeia Antik Kenti, Muğla'nın Yatağan ilçesinde Eskihisar köyü sınırları içerisindedir. Kent merkezinde yapılan kazı ve araştırmalar, burada Geç Bronz Çağı’ndan günümüze kadar yerleşimin olduğun...
Stratonikeia Antik Kenti - Muğla
Stratonikeia Antik Kenti, Muğla'nın Yatağan ilçesinde Eskihisar köyü sınırları içerisindedir. Kent merkezinde yapılan kazı ve araştırmalar, burada Geç Bronz Çağı’ndan günümüze kadar yerleşimin olduğunu göstermektedir.
Yerleşmenin adı sırasıyla Atriya, Khrysaoris, İdrias, Stratonikeia ve Eskihisar olmuştur. Kent, MÖ 281-261 yılları arasında tahtta bulunan Seleukos Kralı I. Antiokhos’un karısı Stratonike adına yenilenmiştir. Stratonikeia, hayatta kalmayı başaran gladyatörlerin emeklilik yaşadıkları bir istirahatgâh olması sebebiyle gladyatörlerin kenti olarak bilinir.
Stratonikeia ve yakın çevresindeki en erken buluntular MÖ 2. binyılın sonlarına aittir. Kent, Helenistik dönemde, birbirine paralel ızgara sisteminde kesişen caddelerden oluşan hippodomik planlı olarak düzenlenmiş ve Roma döneminde de aynı yerleşim sistemi devam etmiştir. Roma dönemi sonrasında yerleşim küçüldüğünden Bizans, Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde kentin sadece belirli bölümlerinde yerleşim olmuştur.
Antik kent içinde, Arkaik ve Klasik dönemlere ait iki farklı sur duvarı bulunmaktadır. Kentte gymnasion, tiyatro, meclis binası (bouleuterion), hamam kompleksleri, agoralar, tapınaklar, şehir kapıları, sütunlu cadde, çeşmeler ve su yapısı ile mezar anıtları gibi yapılar bulunmaktadır. Meclis binası duvarlarında yer alan Grekçe Menippos’un takvim yazıtı ile Latince olarak Roma döneminde kentte satılan tüm mal ve hizmetlerin adları ile fiyatları ilgi çekicidir.
Kentte Bizans döneminden kiliseler ve evler ile Beylikler dönemine ait bir hamam, Osmanlı döneminde yapılmış olan Şaban Ağa Camisi, çeşme, ağa evleri gibi Türk mimarisi açısından önemli örnekler de bulunmaktadır. Antik kentteki tarihi yapıların tamamı, taş döşeli yollarda yürüyerek gezilebilmektedir.
Stratonikeia, Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma İmparatorluk, Doğu Roma, Beylikler, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerine ait yapı ve kent dokusunun birlikte görülebileceği nadir yerlerden biridir.
Stratonikeia Antik Kenti 2015 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine kaydedilmiştir.
Kaynaklar:
Muğla İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü.
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.
_kopya.webp)
İasos Antik Kenti - Muğla
İasos Antik Kenti, Muğla’nın Milas ilçesine bağlı Kıyıkışlacık mahallesinde, Milas’ın yaklaşık 26 kilometre batısında yer almaktadır.Antik kentte en erken arkeolojik buluntu MÖ 3. binyıla uzanmaktadır...
İasos Antik Kenti - Muğla
İasos Antik Kenti, Muğla’nın Milas ilçesine bağlı Kıyıkışlacık mahallesinde, Milas’ın yaklaşık 26 kilometre batısında yer almaktadır.
Antik kentte en erken arkeolojik buluntu MÖ 3. binyıla uzanmaktadır. En erken mimari kalıntılar ise MÖ 2. binyıla tarihlenen Bronz Çağ’ı yerleşimine ait duvar kalıntılarıdır.
Bir liman kenti olan İasos’ta şehir surlarının hem içinde hem de dışında önemli kutsal yapılar inşa edilmiştir. Şehrin içinde yer alan tiyatro, agora ve kent meclisi gibi kamusal yapılar dikkat çekicidir. Büyük sur, su kemerleri, mezarlar ve balık pazarı olarak adlandırılan yapı ise sur dışında yer almaktadır.
İasos Antik Kenti'nde en iyi korunmuş yapılardan biri, agoranın güneybatı köşesinde yükselen bouleuterion yani kent meclisidir. Özgün yapı MÖ 4. yüzyılda inşa edilmiştir. Ancak şimdi görülen düzenleme MS 1. yüzyıla aittir. Dikdörtgen bir plana sahiptir; döşemesi çok renkli mermerden yapılmıştır ve oturma sıraları üç çeyrek daire oluşturmaktadır. Zarif profilli basamakların yan kenarları aslan ayağı şeklindedir.
Akropolün üzerinde Orta Çağ’a tarihlenen bir kale yer almaktadır. Kale surlarının içinde Bizans döneminden bir sarnıç ve küçük bir tapınağı barındıran yamuk biçimli bir alan bulunur. İnşası için çok sayıda devşirme malzemenin kullanıldığı görülen surların doğu kısmında, daha eski binalara ait sütun tamburlarını ve diğer mimarî ögeleri görmek mümkündür. Surların iki girişi vardır ve kuzeydeki ana giriş, kare plânlı iki kule tarafından korunmaktadır.
Kentin limanında, Erken İmparatorluk Dönemine tarihlendirilen ve şimdi suyun altında kalmış olan iki paye bulunmaktadır. Rüzgârın yönü göz önüne alındığında bunların dalgakıran olmadıkları ve limana giriş çıkışları kontrol için kullanıldıkları anlaşılmaktadır. Orta Bizans Döneminde doğudaki küçük limana bir mendirek kulesi eklenmiştir. Kulenin kuzey ve batısı sağlam destek duvarlarıyla güçlendirilmiştir. Ayrıca kulede silahların kullanılması için iki sıra mazgal deliği açılmıştır.
Antik kente 1 kilometre uzaklıkta bulunan mezarlık alanda yer alan ve “Saat Kulesi” olarak adlandırılan Roma mezar anıtı dikkat çekicidir. MS 2. yüzyıla tarihlendirilen anıt, üst üste iki odadan meydana gelir ve çatısı küçük bir kubbe ile örtülmüştür. Üstteki küçük odanın üç kenarında kemerler ve köşelerde ara duvarlar bulunmaktadır.
5 bin yıllık bir balıkçı kenti olan İasos’ta önceleri macellum yani balık pazarı olduğu düşünülen yapının, gerçekleştirilen kazılar sonrasında MS 2. yüzyıla ait bir Roma Dönemi anıt mezarı olduğu belirlenmiştir. Dörtgen bir alanın ortasında yer alan ve tapınak biçiminde düzenlenmiş olan anıt mezarın çevresinde kemerli revaklar bulunmaktadır. Bu alan restore edilerek, 1995 yılında Balık Pazarı Açık Hava Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.
Kaynak: Muğla İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü web sitesi. Müze ve Ören Yerleri, “Denizin Hayat Verdiği Kent, İasos”.

Mobolla Antik Kenti - Muğla
Muğla merkezin güneyinde yer alan ve kentsel sit alanına komşu durumda, Saburhane Mahallesinin kuzeydoğusunda Masa Dağı veya Asar adıyla anılan kayalık tepe üzerinde Antik Mobolla Kenti ve kales...
Mobolla Antik Kenti - Muğla
Muğla merkezin güneyinde yer alan ve kentsel sit alanına komşu durumda, Saburhane Mahallesinin kuzeydoğusunda Masa Dağı veya Asar adıyla anılan kayalık tepe üzerinde Antik Mobolla Kenti ve kalesinin kalıntıları bulunmaktadır.
Yerleşimin bilinen en eski adı Mogla’dır (Mώγλα).MÖ 2. yüzyıla tarihlenen ve Muğla’da bulunan bir yazıt ise kentin isminin Mόβολλα (Mobolla) olduğu konusunda şüphe bırakmamaktadır. MS 10. yüzyılda ise yerleşimin isminin Mόγολα (Mogola) şeklini aldığı İmparator Constantinus VII Porphyrogenitus’un eserinde geçmektedir.
Kaleye çıkan patika boyunca aşağıda bulunan Basmacı Deresine kadar çok sayıda ve dağınık bir şekilde yerleştirilmiş mezar odaları görülmektedir. Bu mezar odalarının bittiği yerde kale surları başlamaktadır. Surlar Mobolla yerleşimini kuzey ve batı yönünden tamamen çevrelemişlerdir.
Burada 3 adet açıkhava tapınağı kaya mezar odası, lahit, ‘’halk tipi mezar’’ olarak adlandırılan kaya oygusu mezarlar, su kuyusu kaya konutları, yaşam mekanlarına çevrildiği düşünülen kaya odaları, su sarnıçları ve ev mekanları tespit edilen kalıntılar arasındadır.
Mobolla Antik Kenti’nde Muğla Müzesi Müdürlüğü başkanlığında Prof. Dr. Adnan DİLER'in sorumluluğunda 2022 yılından itibaren kazı ve temizlik çalışmaları sürdürülmektedir.
Kaynak: Muğla Müzesi Müdürlüğü

Çamur Banyoları - Muğla
Çamur Banyoları - MuğlaDalyan Kanalı'nın karşı kıyısında, Köyceğiz ilçe sınırlarında Çandır ve Sultaniye köylerinin pek çok yerinden kaplıca suyu çıkmaktadır. Sıcak kükürtlü sular, başta romatizma ve...
Çamur Banyoları - Muğla
Çamur Banyoları - Muğla
Dalyan Kanalı'nın karşı kıyısında, Köyceğiz ilçe sınırlarında Çandır ve Sultaniye köylerinin pek çok yerinden kaplıca suyu çıkmaktadır. Sıcak kükürtlü sular, başta romatizma ve cilt hastalıkları olmak üzere pek çok derde devadır. Dalyan merkezine yaklaşık 15 dakika uzaklıkta olan ve tekneyle gidilebilen günübirlik tesislerin de bulunduğu Çamur Banyosu ve kaplıca bir turistik animasyon merkezi olarak gelişmiştir. Daha çok yabancı turistlerin soyunup çamura bulandıkları ve sonra da hatıra fotoğrafı çektirdikleri Çamur Banyosu her zaman kalabalık ve renkli görüntüler sunmaktadır.
Caretta Caretta kaplumbağaları dışında, bu akarabaları kadar popüler olmayan Nil kaplumbağaları da (Trionyx Tringulus) kanalın göle yakın kısımlarında yaşamaktadır. Yörenin dünyanın pek az yerinde yetişen bir de Sığla Ağacı (Liquidamber Oriantalist) vardır. Sığla Ağacı Marmaris'ten Fethiye'ye uzanan bölgede yetişmektedir. Uzun kumsallı denizi de ayrı bir güzellik sergilemektedir. Dlyan; deniz, kumsal, güneş üçlüsüne eşlik eden tarih ve doğa zenginliği ile güzel bir tatil beldesidir ve yakın çevrede gezilip görülebilecek yerler de çok fazla sayıdadır.

Pınara Antik Kenti
Pınara Antik Kenti - MuğlaPınara Antik Kenti, Muğla’nın Fethiye ilçesine 40 kilometre mesafede yer almaktadır. Kentin ismi Likçe kitabelerde Pinale olarak okunmaktadır. Günümüzde antik kentin yakınınd...
Pınara Antik Kenti
Pınara Antik Kenti - Muğla
Pınara Antik Kenti, Muğla’nın Fethiye ilçesine 40 kilometre mesafede yer almaktadır. Kentin ismi Likçe kitabelerde Pinale olarak okunmaktadır. Günümüzde antik kentin yakınında bulunan Minare köyünün isminin Pınara’yı çağrıştırdığı görülmektedir.
Antik yazar Stephanus, Byzantion Menekrates’ten alıntı yaparak “Xanthos’un nüfusu çok artınca yaşlılardan bir grup Kragos dağının yüksek olan tepesinde bir kent kurup adına da yuvarlak anlamına gelen pınara ismini verdiler.” diyerek kentin kuruluşunu anlatmaktadır. Kentin erken dönemine ait kalıntıların bulunduğu yukarı akropolün gerçekten yuvarlak bir şekilde olması, bu anlatıya gerçeklik payı kazandırmaktadır.
Pınara Antik Kenti hamam, tiyatro, agora, odeon, kaya mezarları ve iki akropolden oluşmaktadır.
Ulaşımın daha kolay sağlandığı aşağı akropolde odeon, agora, tapınak gibi yapılar ile pilyeli mezarlar yer almaktadır. Aşağı akropol, yamaçları geçit vermeyecek şekilde dik olmasına karşın bir terasla ve tahkimat açısından sur duvarlarıyla desteklenmiştir. Aşağı akropolün alt kısmındaki su kaynağı kente hayat vermiştir.
Yukarı akropolün sarp yamacında ise kayaya oyulmuş yüzlerce kaya mezarı dikkat çekmektedir. Kaya mezarlarının büyük çoğunluğu ev biçimindedir. Ev tipli mezarlardan biri, alınlığındaki ve ante duvarı içindeki kabartmaları nedeniyle önemlidir. Bu mezar kabartmasındaki surlarla çevrili kentin Pınara, mezarın ise bir prens mezarı olduğu düşünülmektedir.
Kentin sur duvarlarının dışında, plan ve konum açısından Likya bölgesinin pek çok kentinde benzerine rastlanan Roma dönemine ait bir hamam kalıntısı bulunmaktadır. Kentte sur dışında kalan ikinci yapı ise akropol ve hamamın karşısında yer alan, arkasını doğal yamaca dayamış tiyatrodur. Plan ve konum itibariyle Helenistik dönem özelliklerini yansıtmaktadır.
Pınara’yı da içine alan “Likya Uygarlığı Antik Kentleri (Antalya ve Muğla)” 2009 yılında Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi’nde kaydedilmiştir.
Kaynak: Muğla İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Kaunos Antik Kenti
Antik Çağ’da ticari açıdan önemli bir liman kenti olan Kaunos, zamanla denizin alüvyonlarla dolmasıyla liman özelliğini kaybetmiştir. Tarihin babası Heredot’a göre Kaunoslular Karia’nın yerli ha...
Kaunos Antik Kenti
Antik Çağ’da ticari açıdan önemli bir liman kenti olan Kaunos, zamanla denizin alüvyonlarla dolmasıyla liman özelliğini kaybetmiştir.
Tarihin babası Heredot’a göre Kaunoslular Karia’nın yerli halkındandı ama kendilerini Giritli sayıyorlardı. Coğrafyacı Strabon da Kaunos’un tersanesinin ve ağzı kapanabilen bir limanının bulunduğunu yazıyor. Kenti ikiz kızkardeşi ile uygunsuz ilişki kurduğu için sürülen Miletos’un oğlu Kaunos kurmuş. Dalyan’dan da görülebilen kaya mezarları ise MÖ 4. yy’da yapılmış, daha sonraları Roma Dönemi’nde de kullanılmış. Lykia tipi mezarların içinde ölülerin üzerine yatırıldığı üç taş yatak bulunmaktadır. Cephede iki İon sütunu, sütunların üzerinde friz ve alınlık görülmektedir. Alınlıkların birinde arslan kabartmaları vardır.
Kentin limanı akropolün aşağısındaki Sülüklü Göl’dü.O zaman deniz Kaunos’un akropolüne kadar gelmekteydi.
Perslerin Anadolu’yu bütünüyle ele geçirmesi üzerine kent Mausolos’un yönetimine girdi. MÖ 334’de İskender’in Persleri yenmesi üzerine Prenses Ada’nın, sonra Antigonos’un, daha sonra Ptolemaios’un yönetimine girdi. Rodos Krallığı, Bergama Krallığı ve Roma İmparatorluğu egemenlikleri altında kaldı. Limanın dolmasıyla önemini yitirmeye başladı.
Akropol 152 metre yükseklikteki tepeye kurulmuştur. Surların kuzey yönünde olanı Orta Çağ’dan kalmadır. Uzun sur limanın kuzey yönünden başlayıp Dalyan Köyü’nün ilerlerindeki sarp kayalığa kadar uzanıyor. Surun kuzey kısmı Mausolos döneminde yapılmıştı. Kuzeybatı yönündekiler Helenistik Dönem’dendir. Limana doğru olanlar ise Arkaik Devir’den kalmadır.
Tiyatro akropolün eteğindedir. 33 Oturma sırası bulunmaktadır. Tiyatronun batı yönündeki yapı kalıntılarından biri bazilika tipi kiliseye aittir. Diğerleri Roma Hamamı ve Tapınağı’na aittir.
Aşağıda tamamlanmayan bir daire biçiminde örülmüş ve yivsiz sütunları bulunan yapının arkasında üç basamakla yükseltilmiş podyum bulunuyor. Burada tapınağın kalıntıları görülüyor. Daire biçimindeki yapının ne olduğu ise bilinemiyor.
Eski liman olan Sülüklü Göl’ün kuzeyinde yapılan kazılarda stoa ortaya çıkarıldı. Çevresinde bir çok heykel kaidesi bulundu, ama heykeller bulunamadı. Stoanın yakınındaki çeşme restore edilmiştir.
.webp)
Letoon
Letoon Antik Kenti - MuğlaLetoon Antik Kenti, Muğla’nın Seydikemer ilçesine bağlı Kumluova köyü yakınlarında yer almaktadır. Xanthos Antik Kenti’ne yaklaşık 4 kilometre uzaklıkta bulunan Letoon, Antik...
Letoon
Letoon Antik Kenti - Muğla
Letoon Antik Kenti, Muğla’nın Seydikemer ilçesine bağlı Kumluova köyü yakınlarında yer almaktadır. Xanthos Antik Kenti’ne yaklaşık 4 kilometre uzaklıkta bulunan Letoon, Antik Çağ’da Likya’nın dini merkezi olmuştur. Ören yerinde yapılan kazılarda ele geçen buluntulara göre ilk yerleşim MÖ 7. yüzyıla kadar gitmektedir.
Şair Ovidius’un anlattığı bir efsaneye göre Zeus’tan hamile kalan Tanrıça Leto, ikiz çocukları Artemis ve Apollon’u Delos’ta doğurur. Sonra Xanthos Nehri'nin denize ulaştığı yere gelip nehir boyunca Leto Tapınağı'nın bugün bulunduğu yerdeki kaynağa varıncaya dek yürür.
Kaynakta çocuklarını yıkamak isteyen fakat yerli halk tarafından engellenen tanrıça; yöre halkını, kurbağaya çevirir. Letoon kentinin kuruluşu bu mite dayanmaktadır.
Antik kent merkezinde yan yana dizilmiş üç adet tapınak bulunmaktadır. Bunlardan en batıdaki ion düzeninde olup Ana Tanrıça Leto’ya aittir. Daha küçük olan ortadaki tapınak Artemis’e, en doğudaki tapınak ise Apollon’a ithaf edilmiştir.
Apollon Tapınağı'nın ortasında bulunan ve Apollon Mozaiği olarak tanınan pano, kazı alanında doğal tahribata açık olması nedeniyle Fethiye Arkeoloji Müzesi teşhirine taşınmıştır. Apollon Tapınağı yakınındaki Helenistik çöplük alanı içinde bulunarak bugün Fethiye Müzesi'nde sergilenen Üç Dilli Kitabe oldukça önemlidir. Likçe, Aramice ve Grekçe olarak yazılmış olan bu kitabe, Likya dilinin çözülmesinde etkili bir rol oynamıştır. Tapınakların güneybatısında Nymphe kültüne adanmış bir çeşme binası ile bu çeşmenin doğu kenarında erken Hıristiyanlık dönemi kilisesi yer almaktadır. Ören yeri içerisinde ayrıca stoa ve Helenistik dönem tiyatrosu görülmeye değer kalıntılar arasındadır.
Likya uygarlığının özgünlüğü ve kazılarda elde edilen buluntuların önemi nedeniyle dünya mirası olarak önerilen Letoon, ortak önemleri nedeniyle Xanthos ile birlikte 1988 yılında, UNESCO Dünya Mirası Listesine alınmıştır.
Kaynak: Muğla İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü.

Yel Değirmenleri
Bodrum İlçesinde bulunan yel değirmenleri ilçenin simgesi konumundadır. Bodrum’daki yel değirmenleri ilk defa 1850’li yıllarda, bol rüzgâr alan tepelerde yapılmıştır. Tarihi kaynaklara göre ilk yel de...
Yel Değirmenleri
Bodrum İlçesinde bulunan yel değirmenleri ilçenin simgesi konumundadır. Bodrum’daki yel değirmenleri ilk defa 1850’li yıllarda, bol rüzgâr alan tepelerde yapılmıştır. Tarihi kaynaklara göre ilk yel değirmeni MS.644 yılına tarihlenen İran-Afganistan sınırındaki Seistan’da görülmüştür. Bunun ardından MS.750-850 yıllarında Çin’de pirinç tarlalarının sulanması amacıyla kullanılmıştır. Sonraki yıllarda da doğuda ortaya çıkan yel değirmenleri, batıda geliştirilmiş ve bu değirmenler yatay eksenli bir konuma getirilmiştir. Tarihteki ilk yatay eksenli yel değirmeni Normandiya Krallığı zamanında XII.yüzyılın sonlarına doğru yapılmıştır. Kule tipi yel değirmenleri ise Akdeniz yöresinde yoğun biçimde yapılmıştır. Daha sonraki yıllarda rüzgâr elektiriği de Danimarkalı Prof.Paul la Cour tarafından 1891 yılında yel değirmeninden yararlanarak üretilmiştir. Muğla ili Bodrum ve Milas ilçelerinde sıkça görülen yel değirmenleri kesme veya moloz taştan silindirik gövdeli olarak yapılmışlardır. Değirmenin üzeri ahşap konik bir çatı ile örtülmüştür. Ana duvarlar genellikle beyaz badana ile sıvanmış, bazen de taş gövdesi olduğu gibi bırakılmıştır. Yel değirmenlerinin içerisine yuvarlak kemerli basit bir kapıdan girilmektedir. Duvarlardaki küçük boyutlu mazgal pencerelerle içerisi aydınlatılmıştır. Ayrıca içeride ahşap katlar yapılmış ve zemine değirmen taşı ile buğdayı öğüten mekanizma yerleştirilmiştir. Bazı örneklerde de değirmenin yanında veya içerisinde un depoları da bulunmaktadır.

Marmaris Kalesi
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN'IN YADİGARİ MARMARİS KALESİDenize hakim bir konumda yarımada üzerine inşa edilmiş Marmaris Kalesi hakkındaki ilk bilgileri M.Ö 490-425 yıllarında Halikarnassoslu (Bodrumlu) Hero...
Marmaris Kalesi
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN'IN YADİGARİ MARMARİS KALESİ
Denize hakim bir konumda yarımada üzerine inşa edilmiş Marmaris Kalesi hakkındaki ilk bilgileri M.Ö 490-425 yıllarında Halikarnassoslu (Bodrumlu) Herodot veriyor. Herodot kalenin 3. Binde yapıldığını söyler. 1 7. Yüzyılda yaşayan gezgin Evliya Çelebi ünlü Seyahatnamesi'nde kalenin Sultan Süleyman'ın emriyle 1522 yılında Rodos seferi sırasında yaptırıldığı ve buranın askeri üs olarak kullanıldığından bahseder. Ayrıca temelindeki 40 ayak uzunluğunda kadim dönemlerden kalma kesme taş bloklardan bahseder ki bu da halen görülebilen ve hellesnitik döneme ait olan yaklaşık 2000 yıllık eski kaleye ait kalıntılardır. Osmanlı döneminde inşaa edilen bugünkü kaleye ait inşa kitabesi de halen yerli yerindedir.
OSMANLI KALESİNDEKİ MÜZE
Cumhuriyet öncesi dönemden başlayarak restorasyonunun yapıldığı 1 9801i yıllara kadar içerisinde konutların bulunduğu kale, restorasyonunun tamamlandığı 1991 yılından itibaren Müze olarak hizmet vermektedir. Toplam yedi kapalı mekana sahip kalenin dört kapalı mekanında ve avlusunda Tunç çağından başlayarak Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma, Doğu Roma ve Osmanlı dönemlerinden kalma eser kolleksiyonu sergilenmektedir. Müze Müdürlüğü sorumluluk alanı içerisindeki Datça'da bulunan Knidos Antik kenti, Burgaz kazıları ve Emecik Apollon kutsal alanı kazılarından çıkan eserler ile Müze kolleksiyonuna farklı yollardan kazandırılmış nadide eserler tarihi bir mekan olan kale içerisinde sergilenmekte ziyaretçilerine tarih içinde tarih sunmaktadır. Müze bahçesinde ise sunaklar, sütular ve sütun başlıkları , Osmanlı dönemine ait mezar taşları, toplar, güller sergilenmekte olup önemli bir eser grubu da deniz altından çıkartılan amphoralar ve kaplar oluşturmaktadır.
HAZIR GELMİŞKEN
Marmaris'te "zen” stilinde düzenlenmiş bir alan "Jinan Bahçesi” adını taşıyor. Bu bahçe Asya stili, çardak benzeri pagoda ve havuz düzenlemeleriyle hazırlanmış. Marmaris'in, Çin Halk Cumhuriyeti'nin Shandong Eyaleti'ndeki kardeş şehri Jinan'ın adını taşıyan bu bahçe, iki ülke arasındaki dostluğa adanmış. Bahçede bir lokanta da bulunmaktadır. Marmaris Kalesinin hemen aşağısında, kale ile aynı döneme ait Kanuni Sultan Süleyman'ın annesi Hafsa Sultan adına yaptırılan Kervansaray, şehir içinde arkeolojik park olarak düzenlenen İyilik Kayalığı, Adaköy Cennet Adasında bulunan Nimara Mağarası, Turunç Mahallesinde bulunan Amos antik kenti ziyaretçilerin gezebilecekleri düzenlenmiş diğer tarihi mekanlar ve alanlardır.

Kadyanda (Cadianda)
Kadyana - MuğlaLikçe kitabelerde ismi Kadawanti olarak okunan Kadyanda’nın adındaki –Nd takısı nedeniyle kurulu tarihi M.Ö.3. binlere kadar indiği söylenebilir. Ancak antik kentten günümüze ulaşan yüz...
Kadyanda (Cadianda)
Kadyana - Muğla
Likçe kitabelerde ismi Kadawanti olarak okunan Kadyanda’nın adındaki –Nd takısı nedeniyle kurulu tarihi M.Ö.3. binlere kadar indiği söylenebilir. Ancak antik kentten günümüze ulaşan yüzeydeki en eski kalıntılar M.Ö. 5. yüzyıldan daha eskiye gitmez. Kadyanda ören yerinde kenti çevreleyen sur duvarlarının bir bölümü, kaya mezarları ve bazı kitabeler en erken döneme tarihlenen kalıntılardır. Bunlardan ayrı olarak Roma Dönemi'nde de onarılarak kullanılmış olan Helenistik Tiyatro, hamam, koşu pisti, agora, hangi tanrıya ait olduğu bilinmeyen tapınak kalıntısı ve yoğun sivil yapı izleri kadyanda ören yerinin Antik Dönem'de yerleşim tam bir kent hüviyetini ortaya koymaktadır. Kent dik yamaçlarla arazinin topografyasına göre bir çok kez inşa edilmiş sur duvarları ile çevrelenmiştir. Bu duvarların özellikle güneydeki kısım ayakta kalmıştır. Tiyatro alanına istinat oluşturan poligonal sur duvarı Helenistik Dönem'e ait olup kaliteli bir işçilik göstermektedir.
Kaçak kazı izlerinin yoğun olarak izlendiği nekropol alanı kentin güney bölümünde, sur duvarlarının dışında kalmaktadır. Antik kentte sayılarının çokluğu ile dikkat çeken yapı kalıntılarının bir başkası ise sarnıçlardır. Stadyumun doğu kısmında geniş bir alanın altında inşa edilmiş birbirine geçmeli dört büyük sarnıç kentin Antik dönem'de su sorununun ne kadar etkili olduğu, beklide bu sorun nedeniyle terk edilmiş olabileceğini akla getirmektedir. Kadianda da izlenen yapı kalıntılarının büyük çoğunluğu Roma Dönemi'ne aittir. Kent M.S. 7. yüzyıla kadar yerleşime sahne olmasına karşı geç döneme ait kalıntılar fazla yoğun olarak hissedilmez. Antik kentte 1992 yılında Fethiye Müzesi Müdürlüğü tarafından bir kurtarma kazısı yapılmıştır. Bu çalışma sırasında ören yerinin rahatlıkla ve kolaylıkla gezebilmek için takriben 2,5 kilometre uzunluğunda bir gezi yolu yapılmıştır.

Myndos Kapısı
Myndos Kapısı’nın MÖ 360’larda yapıldığı sanılmaktadır. Halikarnassos'un batısında, kentin giriş kapılarından biridir. Karya Satrabı Mausolos tarafından şehrin surları üzerine adeta bir kalkan olarak...
Myndos Kapısı
Myndos Kapısı’nın MÖ 360’larda yapıldığı sanılmaktadır. Halikarnassos'un batısında, kentin giriş kapılarından biridir. Karya Satrabı Mausolos tarafından şehrin surları üzerine adeta bir kalkan olarak inşa edilmiştir. Halikarnassos’un iki anıtsal kapısından biri olan Myndos kapısı iki anıtsal kule ile onların ardında şehre girilen kapının yer aldığı bir iç avludan oluşur. Bu kapının kuzeyinde yer alan surlar ile kulelerin onarımının birinci aşaması 1999 yılında tamamlanmıştır.
Büyük İskender’in M.Ö. 334 yılında Halikarnassos’a yaptığı saldırıları boşa çıkaran savunma amaçlı hendekler, M.Ö. 4’üncü yüzyılda oluşturulmuştur.
Tarihi kalıntının bulunduğu alanda, yine M.Ö. 4’üncü yüzyıla ait olduğu düşünülen, Helenistik ve Roma dönemine ait tonozlu mezarlar bulunmaktadır.

Afkule Manastırı
Fethiye'nin Kayaköy beldesinde bulunan Afkule Manastırı, muhteşem manzarası ve tarihi dokusuyla ziyaretçilerini büyüleyen bir yer. Kayalık bir yamaca oyulmuş bu manastır, 6. yüzyılda Hristiyan keşişle...
Afkule Manastırı
Fethiye'nin Kayaköy beldesinde bulunan Afkule Manastırı, muhteşem manzarası ve tarihi dokusuyla ziyaretçilerini büyüleyen bir yer. Kayalık bir yamaca oyulmuş bu manastır, 6. yüzyılda Hristiyan keşişler tarafından inziva yeri olarak inşa edilmiştir. "Afkule" ismi ise "Aşağı Kule" anlamına gelmektedir.
Manastıra ulaşmak için Kayaköy'den yaklaşık 3 kilometrelik bir doğa yürüyüşü yapmak gerekiyor. Bu keyifli yürüyüş sırasında çam ağaçları arasında ilerlerken Ölüdeniz'in muhteşem manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz. Manastıra vardığınızda ise sizi etkileyici bir kaya oyma mimari bekliyor.
Afkule Manastırı, Türkiye'nin Muğla iline bağlı Fethiye ilçesinde, Kayaköy beldesinde yer alan tarihi ve doğal güzellikleriyle ünlü bir manastırdır. Manastırın ana kilisesi, kayaya oyulmuş ve tarihi dokusunu koruyan fresklerle süslenmiştir. Bu kilise, bölgedeki zengin tarih ve kültür mirasını yansıtan önemli bir yapıdır.
Manastır kompleksi, sadece ana kiliseden ibaret değildir. Yanında yer alan yemekhane, mutfak ve keşişlerin yaşadığı hücreler gibi yapılar, manastırın günlük yaşamını ve faaliyetlerini yansıtan önemli unsurlardır. Bu alanlar, ziyaretçilere geçmişin atmosferini hissettirerek tarihle buluşma fırsatı sunar.
Afkule Manastırına Nasıl Ulaşırım?
Afkule Manastırı, denizden 245 m yükseklikte kalker bir kayalığın batı yamacında, denizden kuş uçuşu 230 m uzaklıktadır. Afkule Manastırı’na gitmek için Kaya Mahallesi’nden Gemile Koyu’na giden asfalt yoldaki Afkule Kamping’in batısındaki orman yoluna girmek gerekmektedir. Oldukça bozuk, stabilize bu orman yolu 950 m sonra araç trafiğine kapanmaktadır. Afkule Manastırı’na ulaşım bundan sonra yaklaşık 870 m’lik küçük bir patikadan sağlanmaktadır. Patikanın büyük bir bölümü boşluklu kapalı ormanla çevrilidir. Patikanın kuzeyinde, patikanın bir bölümüne paralel olarak eşlik eden Akkula Deresi bulunmaktadır. Akkula Deresi günümüzde mevsimlik bir dere özelliğinde olup daha çok sel yatağı niteliğindedir. Patikanın en büyük risk potansiyelini Afkule Manastırı’na inen yamaç oluşturmaktadır. Yamaç boyunca bazen zikzaklar şeklinde, bazen de dik açılarla inen bu yolak, küçüklü büyüklü basamaklar, kaba toprak ve taşlardan oluşturulmuştur.
Patikada ilk karşılaşılan kültür varlığı, patikanın batısında, Afkule Manastırı’nın bulunduğu yamacın üst kısmındaki sırtta yer alan 1 nolu yapıdır “Şekil 3.”. Yapı doğu-batı doğrultulu, dikdörtgen planlı, kesme blok kireç taşlardan yapılmıştır. Yapının iç mekânındaki kuzey ve güney duvarında karşılıklı olarak yapılmış, dört sağır kemer bulunmaktadır. Yapı gerek yapım tekniği gerekse mimari özelliği açısından Afkule Manastırı’na oranla daha erken bir döneme aittir. Yapı çevresindeki ve iç mekânındaki moloz yığınları, yapıyı ziyaret ve dolaşım açısından tehlikeli kategorisinde değerlendirmemize neden olmuştur.
Çevre duvarları manastırların tanımlanmasında belirleyici olan en önemli unsurlardan biridir. Afkule Manastırı’nın bulunduğu topoğrafik yapı, manastırın yalnızca güney ve güneybatı yönünden bir çevre duvarıyla koruma altına alınmasına neden olmuştur. Doğu batı doğrultulu çevre duvarı, inşa edildiği topoğrafyaya uygun olarak güneybatıya doğru kıvrılmakta ve burada bulanan küçük bir kapı açıklığıyla sonlanmaktadır “Şekil 7”. Güney çevre duvarı, tuğla dolgulu, horasan harçlı, gri kireç taşlarından yapılmıştır. Giriş kapısının güneydoğu yamacı istinat duvarlarıyla güçlendirilmiştir. Manastıra giriş, basık kemerli bir kapıdan gerçekleştirilmektedir. Kapının kemer bölümünde ise taş yerine, taşa oranla daha hafif ve kemer inşasını daha da kolaylaştıran tuğla tercih edilmiştir. Kapıdan tek bir basamakla manastır avlusuna girilmektedir. Güney çevre duvarının avluya bakan yüzünde daha belirgin görülen hatıl delikleri, avlunun bu bölümünün bir sundurmayla örtüldüğünü göstermektedir.
Avluda teraslama sistemiyle oluşturulmuş, kuzey güney doğrultulu geniş sahanlıklar yapılmıştır. Avlunun doğusundaki ana kayanın kuzey köşesinde bulunan doğal kaya boşluğunun güney ve batı kesimleri taş duvarlarla örülerek küçük bir mekâna (4 Nolu Mekân) dönüştürülmüştür “Şekil 8.”. Ana kayanın zemin seviyesindeki 4 nolu mekânın giriş kapısı, batıya bakmaktadır. Giriş kapısının yanında (kuzey tarafında) açılan yatay, dikdörtgen bir pencere ile mekân aydınlatılmıştır. Doğal kaya boşluğundan oluşan 4 nolu mekân, doğu batı doğrultulu ayırıcı bir duvarla ikiye ayrılmıştır. Ayırıcı duvar üzerindeki mazgal pencere, ışığın aynı zamanda diğer küçük odaya da ulaşmasını sağlamıştır. Bu mekândaki kaçak kazıların yarattığı tahribat, yapının gerek planını gerekse de kullanış amacını tespit etmeyi imkansızlaştırmaktadır. Ancak mekânın boyutları, yapının hücre (inziva alanı-çilehane) olarak hizmet vermiş olabileceğini düşündürmektedir. 4 nolu mekânın batı duvarındaki tahribat, 6 nolu mekânın apsisine açılmaktadır.